Modern Türkiye’siz bir Orta Doğu düşünün

Bölgenin hala en “normal” ülkesi olan Türkiye, 100 yıldan daha uzun bir süre önce imzalanan Sykes-Picot Anlaşmasına benzer bir deneyimle  parçalanırsa ne olur? Bu, Ortadoğu’nun gerçek trajedisinin oynanmaya başlayacağı bir senaryo.

Aşağıdaki yazı, Mayıs 2016’da, Sykes-Picot Anlaşması’nın 100. yıldönümünde rferl.org‹da yazdığım bir analiz / görüşdür.

Bugünlerde, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ardından yeni Ortadoğu sınırlarını belirleyen Sykes-Picot Anlaşması’nın 100. yıldönümü kaydediliyor.

Pek çok tarihçi, politikacı ve hatta radikal İslamcı gruplar, Britanya ve Fransa tarafından hazırlanan ve hatta Çarlık Rusyası tarafından da kabul görenö ama modern Arapların başarısızlıklarının ana kaynağı olarak eleştirilen bu sömürge anlaşmasını suçluyor.

Birçok analist, Sykes-Picot Anlaşması olmayan bir dünyaya dayanan gelişmeler ve politikalar hakkında spekülasyonlar yapıyor.

«Ya bu anlaşma olmasaydı? Ortaya çıkan yeni milletler daha özgür, daha mutlu olacacktı… belki.»

Gerçekten mi?

Bugünün Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün, vs. gibi ülkeleri için “yapay sınırlar” olmasaydı otoriterliğin olmayacağını iddia ediyorlar. Ortadoğu’da dinsel aşırılık, bilimsel durgunluk, geri kalmışlık, Batı karşıtı önyargılar ve terörizm var. Sykes-Picot’nun yapay sınırları olmasaydı, bu toplumsal belalar da olmazdı, deniyor.

Bu çekici, ama sonuçta yanlış bir fikir.

Evet, bilim kurgu bile eğlencelidir. Ancak tüm profesyonel tarihçiler “ya şöyle olsaydı?!” diye spekülasyona yapmaya başlamanın ne kadar yanlış olduğunu biliyorlar.

Bizler de biliyoruz ki, Araplar 13. yüzyılda Abbasi İslam halifeliğinin yıkılmasından sonra ta 20ci yüzyıla kadar devlet kuramadılar.

750 yıl boyunca, Arap dünyasının çoğu Osmanlı ve daha az bir ölçüde de İran imparatorlukları tarafından yönetiliyordu.

100 yıl önce çizilen bu “yapay sınırlar” nasıl olur da 700 yıl boyunca bağımsız devlet kuramayan Arapların bugünkü başarısızlıklarının tek sorumlusu olabilir?

Ayrıca, yalnızca Sykes-Picot Anlaşmasının bu «yapay sınırları» oluşturmadığı da açıktır.

Anlaşma, bölgenin önde gelen gücü olan Osmanlı İmparatorluğu’nun 300 yıl boyunca düşüşe geçtiği ve etnik, dini ve dilbilimsel birimler mozaiği olarak işlev görmekten vazgeçtiği bir zamanda Orta Doğu’nun yeni bir haritasının temeli oluverdi.

Osmanlının çöküşü Avrupaının yükselişine paralel olarak gerçekleşti. Batı’nın keşif, sanayi ve rönesans döneminin karşısında, at sırtında ve geleneksel toprak fetihlerine dayanarak kurulan son İslam imparatorluğu ne kadar dayana bilirdi? Osmanlının yenilgisi üç asır sürdü.

Pastayı bölmek

Sonuçta, Sykes-Picot Anlaşması sadece Arap dünyasıyla ilgili değildi. Öncelikle İran’ın batısındaki Müslüman dünyasını, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’yı yöneten Osmanlı İmparatorluğunun nasıl parçalanacağıyla ilgiliydi, pastayı kesmenin ve bölmenin bir yoluydu.

Sonuçta, bugünün modern Türkiye Cumhuriyeti, Sykes-Picot yüzünden yaratılmadı, tam aksine bu anlaşmaya rağmen ortaya çıktı.

Bunun iki önemli nedeni var.

İlk olarak, modern Türkiye’nin ulusal bağımsızlık savaşı, Mustafa Kemal Paşa ya da Atatürk adında olağanüstü bir kumandan ve karizmatik bir lider tarafından yönetildi.

İkinci ve yan destekleyici etken, Rus askerlerini eski Osmanlı topraklarından çekmeye karar veren ve hatta Atatürk’ün bağımsızlık hareketini destekleyen Rusya’nın Ekim Devrimi ve onun lideri Lenin idi.

16 Mayıs 1916’da, bir İngiliz ve bir Fransız, Sir Mark Sykes ve Georges Picot, resmen “ganimat,” yani mağlup Osmanlı İmparatorluğu’nu içeren ödülü resmi olarak parçalamak üzere bir harita çizdiler.

Bu pakette ulus devletler ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ele alındı mı?

Tabii ki hayır.

“Tutulmayan Sözler”

Tıpkı önceki yüzyıllarda olduğu gibi, muzaffer güçlerin stratejik çıkarları, örneğin petrol ve deniz yollarındaki İngiliz egemenliği, Akdeniz’deki Fransız etki alanı ve kısmen de Rusların kendilerini mutlu hiss etmeleri içindi.

«Manda bölgeleri» veya «etki alanları» inşa edildi, sınırlar çizildi ve onlarca etnik, dini, kültürel ve dilsel karışımı olan topraklarda ülkeler kuruldu.

Bugün hala bazı Araplardan ve diğerlerinden, daha küçük ve daha mono-etnik ulusal devletlerin yaratılmamasıyla ilgili “tutulmayan sözler” hakkında şikayetler duyuyorsunuz.

Ancak geçen 100 yıldan sonra, insanlar unutuyorlar ki, zaten bu anlaşmanın maksadı savaş ganimeti olan yenik Osmanlıyı bölüşmekten başka birşey değildi. Buna göre de, ne olursa olsun, çizilecek her türlü sınır iser-istemez “yapay“ olacaktı.

Bu tarih akışında, Arap topraklarında, Sykes-Picot Anlaşması adaletsizlik ve çifte standartların sembolü haline geldi. Batıya karşı isyan etmek ve insanların birbirlerine karşı savaşmak için bir neden sağladı.

Anlaşma bazı kesimlerde kurtuluş savaşlarının başlangıç noktası olarak görülüyor – İsrail ve ABD’ye karşı, genelde Batılılar ve sonra da onların yerel temsilcilerine karşı.

Daha yakın bir zamanda, bu çatışmalar başka biçimlerde de ortaya çıktı – Sünni-Şii çatışmaları, bir Sünnigrubun diğer Sünni gruba karşı savaş yürütmesi, “gerçek” müslümanlarla ”sahte” müslümanlar arasında, Türklerle Kürtler arasında, kendi aralarında savaşan Türkler, Araplar ve İranlılar arasında gibi.

Şimdi, dünya bu karışıklığın bir sonucu olarak tüm Orta Doğu’ya karşı temkinli.

Sonuçta, belki de “şöyle olsaydı, ne olurdu” diye düşünmemizin mümkün olduğu şu soruyu sorabiliriz:

Bugün hem Irak hem de Suriye zaten “sınıfta kalan devletler” olarak değerlendiriliyor.

Peki ya bölgedeki en “normal” ülke sayılan Türkiye 100 yıl önce Sykes-Picot’a benzer bir plan ve harita ile parçalanırsa, ne olur?

Hem gerçek, hem de algılanan tek bir etnik grup, tek bir mezhep ve tek bir dile dayanan bir yığın küçük devletin yeni bir Orta Doğusunda, hepsinin birbirine karşı sürekli savaş halinde olduğunu bir hayal edin.

İşte bu, öyle bir Ortadoğu’da gerçek trajedinin oynanmaya başlayacağı bir senaryo.



دسته‌ها:Languages, Turkey Notebook, تورکی Türkçe